27/12/2012, Perşembe, Santa Barbara, CA
Dün gece 3’te L. 38.5 derece ateşle uyandı. Daha da kötüleyecek
diye çok korktum. Allah’a şükür ateşi düştü, gün içinde öksürüğü de azaldı. Ancak
burnu çok akıyor ve hapşırıyor. En azından nefes kanalları açılıyor ve başı ağrımıyor.
Beverly Hills’e veda ettikten sonra Santa Barbara’ya yolculuğumuzu
Pacific Coast Highway (PCH) üzerinden yaptık. Manzara muhteşemdi.
Solumuzda
masmavi sakin okyanus, geniş, temiz, kumlu plajlar, sağımızda yeşil, palmiye ağaçlı,
kaktüslü tepeler ve dağlar. Malibu’dan geçtik. Burada evler okyanus manzarasını
örtüyorlar ama bu fazla sürmüyor.
Bu bölgenin doğası ve yolları bana Amerika’da
olduğumu tamamen unutturdu. Kendimi yer yer Türkiye’nin yer yer Fransa’nın güneyinde
zannettim. Amerika’da bu tarzda doğa güzelliklerinin olduğunu tahmin edemezdim.
Santa Barbara’da Blue Sands Motel’deki 6 numaralı odamıza bu
gece için yerleştik. Çok şükür F. de iyileşiyor gibi. Yarın da yolculuğumuz
daha uzun olacağı için Neverland’e bugün gitme kararı aldık. 11-12 yaşlarımdan
beri atlasta haritadan bu bölgeleri, dağları, yolları inceler, Neverland’in tam
olarak nerede olduğunu kestirmeye çalışırdım. Yıllarca buraya gelmeyi hayal
ettim, denedim. Bugüne kısmet oldu.
Santa Ynez dağlarını tırmandıkça, doğanın eşsiz ve huzurlu güzelliği
karşısında, birçok duyguyu aynı anda hissettim.
Doğanın güzelliği karşısında ağzım
açık kalırken, Michael’ın neden böyle bir yerde yaşamayı seçtiğini çok iyi anladım.
Tüm karmaşa, çirkinlik, her türlü kirlilikten uzak bir cennet bu dağlar ve
vadi. Huzurun yanında sanki Michael’ın konserine gidiyormuşum gibi kalbim pıt pıt
atıyordu, ağzım kuruyordu.
Neverland’in kontrolünü şu anda elinde tutan private equity şirketinin
burada hiçbir şey bırakmadığını biliyordum. Ama yine de buraya gelip, ayak basmasaydım
çok pişman olurdum. Elbette çiftliğe girmek mümkün değil. Alan çok geniş olsa
da etrafı tellerle sarılı. Aslında planım bu tellerden atlayıp içeri girmekti
ama F. güvenlik görevlilerinin beni tutuklayacaklarını söyledi.
Neverland’in ana girişinde Michael’ın günlerinden hiçbir şey
bırakmamışlar.
Kapıya gelip giden meraklı arabalar ve kişiler var. Girişten evi
görmek asla mümkün değil. Girişteki taşların ve kapının üstüne hayranlar
isimlerini ve duygularını kazımışlar.
Biri çam ağacı göndermiş, altına da yılbaşı
kartı. F. bana bir kalem verdi, ben de kapıya üçümüzün adını yazdım, tarih attım
ve onu her zaman sevdiğimizi kazıdım.
Kapının öbür yanında birkaç araba vardı. Bir anda sarışın,
buz mavi gözlü bir adam belirdi ve arabamızı çimlerin üzerine park etmememizi
hafif kaba bir tonla söyledi.
Kesinlikle bir güvenlik görevlisi gibi değildi. Tahminimce
private equity şirketinin çalışanlarından biriydi. Encino’da tanıştığım
Tarek’le yakından uzaktan benzerliği yoktu. Yine de pişman olmamak için içeri
girmenin mümkün olup olmadığını sordum. O da “burası halka açık değil”, dedi,
kesip attı. Biz de mecburen geri yola koyulduk. Bu sırada çiftliğin içinde öylece
oturan yabani bir kedi gördük. Bizi görünce zıplaya zıplaya uzaklaştı, sonra
durdu bizi izledi.
Burası tam cennetten bir parça. Michael’ın huzur ve mutluluk
için burayı seçmiş olmasına hiç şaşırmadım. Ama ne Michael Forest Lawn’da o soğuk
mermerin içinde yatmayı, ne de Neverland o eski günlerinden koparılmayı, Michael’ın
hayranlarından uzaklaştırılmayı hak ediyor.
Sonraki durağımız Solvang’e giderken, Neverland’in bağlı olduğu
Los Olivos kasabasının içinden geçtik.
Burada ve aslında tüm Santa Barbara bölgesinde
tek bir siyahi görmedim. Meksikalılar var ama özellikle Santa Ynez Vadisi ve
Los Olivos’ta sadece beyazlar hatta yer yer Red Neckler var. Michael’ın burada
son yıllarda zorluk çektiği kadar var.
Bu güzelim vadide üzüm bağları yaygın, şarap yetiştiriliyor.
Buradaki yerleşimleri gördükçe, buralarda yaşayanları yani Michael’ın komşularını
çok kıskandım. İsteyen Michael’ı kolayca görüp, onunla tanışabilirdi.
Solvang ise Danimarka göçmenlerinin yerleşmiş olduğu çok şirin
ve güzel bir kasaba.
Burada gerçeğinden çok daha tatlı ve hoş bir Danimarka yaratmışlar.
Michael’ın da buralara (yani evine yakın yerlere) geldiğini, aynı yollardan çok
kereler geçtiğini düşündüm durdum. Bir anda gözyaşlarına boğuldum yine.
Mutluluk gözyaşları ilk olarak. Allah’ım bana buraları görmeyi, buralara
gelmeyi nasip etti. İnanılmaz mutluyum, şanslıyım çok. Hüzün gözyaşları karıştı
sonra biraz. Buraya gelmekte bu kadar gecikmeseydim…
Akşam yemeğimizi Santa Barbara’da Los Agavos isimli bir
Meksika restoranında yedik. En sonunda tam istediğimiz gibi, çok lezzetli yemek
sunan bir Meksika restoranı bulduk!
28/12/2012, Cuma
Canım L. neredeyse bütün gece acı içinde ağladı. Tabii
derdi ne anlayamıyoruz, sanırım gazı vardı. Canım yavrum tam dinlenemedi. Bir
tam olarak iyileşse…
Santa Ynez ve PCH’de yol boyunca uçuşan doğanlar görmek mümkün.
Daha önce Amerika’da böyle kaliteli bir “Amerikan” kafesinde yememiştim
diyebilirim. Bu güzeller güzeli şehirde biraz dolaştıktan sonra, Kaliforniya’nın
kuzeyine doğru okyanus, yeşil dağ ve tarla manzaralı Pacific Coast Highway’de
tekrar yola çıktık. Santa Barbara’yı ve özellikle Santa Ynez dağları ve
vadisini çok beğendim. İnsanların neden burada emekli olarak yaşamak
istediklerini ve huzur ve mutluluk bulmak için Michael’ın burayı seçmiş olmasını
kolay anlıyorum.
Ama burası Michael’a hem mutluluk, hem yalnızlık ve son dönemde
çok büyük acılar verdi. O dönemin redneck savcısı onu kafaya taktı. Zengin bir zenci
olarak burada yeri olamazdı. Bir yandan da burada yaşayan beyazlardan oluşan jüri
onu akladı. Ama iş işten geçmişti. Ruhta büyük yaralar açılmıştı. Bu masalımsı şehir
ve doğada büyük bir trajedi yaşandı.
Santa Ynez’deyken sanki bu yolları, dağları, doğayı daha önce
görmüş, biliyor gibiydim. Hiç yabancı hissetmedim. Çok garip. Hep o hayattayken
gelebilseydim diye düşünüp duruyorum. Pişmanlık hissediyorum. Ama parasızken,
internet, ulaşım bu kadar gelişmemişken daha zordu. Hep onu geri getirmeye çalışıyorum.
Bundan vazgeçmeliyim. Geçmiş geçmişte kaldı. Bunu kabullenmeliyim. O şimdi Yaratan’ın
yanında güvende, dinleniyor. Huzur içinde inşallah. Ama Yaratan’a sonsuz kere şükür.
Böylece hayatta tüm isteklerimi gerçekleştirdim. Artık ömrümün geri kalanı tamamen
L.’ya ve F.’e adalı. Yaratan başkalarına da nasip etsin inşallah.
Sadece bu konuda bir şey daha ekleyeceğim. Böyle önemli ve meşhur
birinin yaşadığı Santa Barbara şehrinde, Michael Jackson’a dair hiçbir şey yok.
İsmi hiçbir yerde geçmiyor. Hiçbir yerde resmi yok. Neverland’den bile izini silmişler.
Irkçılığın ve kıskançlığın sadece görünürde üstünlük kuruşu. Kalplerden ve akıldan
sevgi ve gerçeği silmek mümkün değil.
Pismo Plajı bir sonraki durağımız oldu.
Çoğunlukla kampçıların
plajı. Ama plajın genişliği, kum ve su çok güzel. Dalgalar sörfçüler için
ideal.
PCH Ege karayollarından çok da farklı değil aslında. Ama doğaya
zarar verilmemiş.
Karanlık çöktüğünde, Pacific Grove’daki Butterfly Grove
Inn’e anca vardık, 12 numaralı odaya yerleştik. Pacific Grove çok küçük bir şehir
olduğu için restoran seçeneği çok az. Dolayısıyla her yer tıklım tıkış doluydu.
En az bekleme süresi olan 20 dakika olan bir lokantayı seçtik…
All Copyright Reserved Travelogueress.blogspot.com
No comments:
Post a Comment