Search Travelogueress

Friday, 1 October 2010

Belçika ve Hollanda

Belçika'ya istediğimden fazla defalar gitmek zorunda kaldım. Sayısını hatırlamıyorum bile. Ziyaret sebebim genellikle iş nedeniyleydi; ve isteksizce.

Belçika’ya iş nedeniyle gittiyseniz, genelde Brüksel'de sıkışmış bulursunuz kendinizi. Brüksel bence Avrupa’nın en soluk, en gri ve en güvensiz şehri. Aslında buranın sözde "Avrupa başkenti" olarak kabul edilmesi oldukça üzücü.
Sehir koyu gri binalarla dolu. Sokaklar kirli ve güvensiz. Hava Londra’dan bile daha yağmurlu ve sıkıcı.

Ana meydan ve işeyen çocuk gibi turistik yerler bile hayal kırıklığı yaratıyor. İnsanlar uzak ve gülümsemeye yanaşmıyor. Bir kadın olarak sokaklarda güvenle yürümek kolay değil. Ve son olarak Belçika çikolatası da benim zevkime göre ağır.

Sanırım Brüksel’e dair tek beğendiklerim Hercule Poirot ve Tin Tin...

Yine de Belçika’da, Bruges gibi güzel görülecek yerler de var. Benim buraya ilk ziyaretim soğuk bir kış günü ben hala genç yaslarda iken annemle idi. Birlikte bu küçük kasaba çevresinde yürüyüş yapmış, şirin binaları, dükkanları, meydanı gezmiş ve ünlü Bruges dantelini gözlemlemiştik.
Bruges’a ikinci gezim erken 20’li yaşlarımda, Türkiye'den arkadaşlar ve meslektaşlardan oluşan bir gruplaydı. O sıralar böbreklerimde bir sorun yaşıyordum. O günü Brüksel’deki otel odasında dinlenip iyileşerek geçirmek istememe rağmen, grubun ısrarları nedeniyle Bruges’a yaptıkları günlük gezide onlara eşlik ettim. Bruges’a vardığımızda böbrek ağrım öyle şiddetlenmişti ki yürümek için bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Bu yüzden hastaneye grup üyelerinden birinin eşliğinde yetiştirildim. Bruges gezisinin bütün gününü hastanede bana iştirak ederek geçirdiği için, arkadaşıma karşı çok suçlu hissediyorum kendimi.
Belçika ile ilgili pek olumlu anılarım yok. Hollanda farklı bir hikaye. Hollanda'ya yine ilk gezim erken gençlik yaslarımdaydı. Bu kez babam iş için Hollanda’ya gelmiş, annemle ben de kendisine etmiştik. Hollanda’yı ve insanlarını soğuk olarak hayal etmiştim.

Havanın soğukluğu düşündüğüm kadar kötü değildi ve insanlar hakkındaki düşüncemde daha da haksız olamazdım. Güzel Hollanda evleri, kanallar, bisiklet şeritleri ve tatlılar tarafından tamamen büyülenmiştim. Hollanda'ya sonraları çok defalar yine iş için ve daha iyi hava koşullarında gittim. Ama ne yazık ki, hiçbir zaman lale sezonuna denk gelemedim.

Ulkenin çoğunu buraya ailemle yaptığım ilk yolculuk sırasında görmüştüm. Utrecth’te konaklıyor, annemle Amsterdam, Rotterdam, Lahey, Delft ve diğer yerlere günlük geziler yapıyorduk.

Annemle keşiflerimiz sırasında uyuşturucu dünyasıyla nasıl kolayca karşılaştığımıza da şok oluyorduk. Bir kere ot isteyip istemediğimizi soran biri sokakta çekinmeden yanımıza yaklaşmıştı. Unutmamak gerek ki bu sırada ben annesiyle Amsterdam sokaklarında yürüyen küçük yaşta bir gençtim...

Babamın burada verdiği sunumlardan birine katıldığımı anımsıyorum. Ben oditoryumun en arkasında oturuyordum. Öğrencilerden biri bana yakın bir kapıdan konferans salonuna girdi. Öğrencinin suratı dehşete kapılmama sebep oldu. Anlamsız hareketler yapıyordu. Yüzü adeta mosmor, gözleri yuvalarından neredeyse fırlamış durumdaydı. Allah bilir ne almıştı…

Hollanda güzel görülecek yerleriyle benim için iyi bir sürpriz olmuştu. Ama ne tuhaftır ki, geri dönmek istediğim yerlerden biri değil.
All photos, Copyright Travelogueress

No comments:

Post a Comment