Yıllar boyunca ABD bende gizem ve heyecan oluşturan bir yer olmuştur. Doğduğum ama henüz bir bebekken ayrıldığım bu ülke, gençken bende "eğer olsaydı" hayallerine sebep olmuştur.
Eğer ailem ben küçükken buradan ayrılmasaydı ne olurdu?
Eğer orada okula gitseydim…?
Eğer orada arkadaşlarım olsaydı…?
Eğer ve neden olmasın?
Ailemin ABD’de geçirdikleri yıllarla ilgili güzel anıları olduğundan, bu ülke hakkında çok olumlu bir izlenimim vardı. Daha gençken, hala umut doluyken ve tüm fırsatların hala beni beklediğini zannederken, başarmak ve elde etmek istediğim herşeyi bu ülkede gerçekleştirebileceğimi zannederdim.
Kuşkusuz, gerçek tamamen farklı. Bu sadece ABD’den değgil; hayatın kendisinden de kaynaklanıyor.
Yirmili yaşlarımın başındaki ABD'deki yaşamim, gözlerimi açtı ve bana hayat, rendim. ve insanlar hakkında çok şeyler öğretti.
Daha genel olarak, hayranlarının ve nefret edenlerinin çok olduğu bu ülke, tam bir çelişkiler ve mesafeler yurdu olsa da, beğenmek zor değildir.
New York gibi şehirler heyecan verici iken, Windsor - Connecticut, Charlotte - Kuzey Carolina son derece sıkıcı. Boston, Philadelphia, Washington, DC gibi tarih açısından zengince, kültür hayatının ve müzelerin mevcut olduğu Avrupai şehirler bulunurken, Virginia'daki Richmond ve Williamsburg gibi diğer tarihi kentler oldukça ruhsuz. Ve Virginia Beach ve Atlantic City gibi yerler düpedüz kalitesiz.
Arabanız ve ev kredinizi ödemenizi sağlayan iyi bir işiniz varsa burada hayat rahat olabilir. Ama NYC, Washington, Boston, Chicago, Philadelphia gibi büyük kentlerin dışında kaldırım olmamasından sokakta yürümek mümkün değil.
Eğer müze ve kültürel etkinliklerin gerçekleştiği bir yerde bulunuyorsanız şanslısınız. Değilse sosyal hayatınız sadece restoran ve alışveriş merkezlerine gitmekten ibaret olur. Ya da, gün boyunca kapalı ortamlarda televizyon izlemeye mahkûm olursunuz.
Hollywood filmlerinde gösterilmeye çalışıldığı gibi ABD hiç de bir “melting pot” değil. Farklı etnik toplulukların bulunduğu doğru olsa da, bu topluluklar nadiren görüşüyor, beraber sosyalleşiyor, evleniyor ya da birbirlerine tahammül ediyor. Halbuki Avrupa'da bunlara daha sık rastlamak mümkün.
Eğer sarışın değilseniz ve aksanlı bir İngilizce konuşuyorsanız; üstüne üstlük ülkenin güneyinde veya orta bölgelerinde bulunuyorsanız, kolayca dışarı itiliyorsunuz ve şuna benzer sorulara maruz kalıyorsunuz: "Ne zaman ülkene geri gitmeyi planlıyorsun?"
Dünyanın geri kalanına, farklı kültürlere, zerafete yönelik ilgi eksikliği ve genel cehalet zaman zaman oldukça sinir bozucu olabilir.
Yine de ABD büyüleyici bir yer olabiliyor. Olumsuz düşüncelerimin oluşmasında en önemli etken, orada yaşadığım dönemin George W. Bush yönetimi ile çakışması olmalı. Bu dönem yerel halkın sarışın olmayanlar ve aksanlı İngilizce konuşanlara karşı görüşlerini etkilemişti.
Kaliforniya’ya hiç gitme şansım olmadı ama ABD'de geçirdiğim zamanları hiç özlemesem de bu bölgeyi görmek için ülkeye geri dönmek istiyorum.
Dünyadaki en lezzetli Çin ve Meksika yemeklerini ancak ABD’de yiyebilirsiniz. Bugüne kadar hala dünyanın başka hiçbir yerinde ABD’deki Çin ve Meksika yemeklerinin kalitesine rastlamadım.
Yiyecek konusu açılınca otomatik olarak aklıma israf geliyor. İsraf edilen gıda miktarı ve tüketime yönelik genel tutumun (enerji, petrol, giyim, elektronik – aklınıza ne gelirse) çok mide bulandırıcı olduğunu düşünüyorum.
New York müzikaller ve müzeler gibi kültürel faaliyetler için harika. Washington, DC’nin Smithsonian müzeleri de öyle. Ama New York metrosunda hatta bazen sokakta kedi büyüklüğündeki sıçanlara dikkat etmek gerekir.
Amerikalılar ülkelerinin iklim ve doğal peyzaj çeşitliliği açısından şanslı. Rhode Island’daki güzel sahil şehri Newport, balina izlemek icin uygun bir yer. Ülke hem kalın beyaz kışlar hem kavurucu yazlar sunarken, aynı zamanda güzel gür ormanlara, zengin bitkilere, yabani hayvanlara, plajlara, dağlara, çöllere sahip.
Sonuçta, iyi, kötü, çirkin ve güzel hepsi bu ülkede mevcut.
No comments:
Post a Comment