Search Travelogueress

Friday, 11 March 2011

Lübnan ve Suriye Bölüm VII


Perşembe 31 Aralık 2009
[...]siz bir [...] ayın son günü. [...]siz ilk yılın başlangıcı. Bakalım tamamına erdirecek miyim? Geçen sene bu zaman [...] hala [...]. Ben de mutluydum. Geleceğe dair umutlarım, planlarım vardı. Hayatım bir anda alt üst oldu [...] önce. Benliğim değişti. Artık planım yok ve umudum sadece bundan sonraki hayat için. Her neyse, hayırlısı artık.

Bu sabah Halep'ten ayrıldık. Bugünkü gezimizin güncesini yazmadan önce, daha önceki günler yazmayı unuttuğum bir şeyi yazayım. Recep Tayyip Erdoğan’ı burada çok seviyorlarmış. Özellikle Türkiye’yle sınırları açtığı için. Küçük çocuklar bile Erdoğan’ı biliyormuş. Buradaki takma adı 3'üncü Sultan Abdülhamit’miş. Osmanlılar arasında en çok sevdikleri Abdülhamit’miş çünkü. Anlaşılan burada otoriter, faşizme kaçan liderleri seviyorlar yani güç gösterisini. Bir kere de Şam'da çocuklar oynarken birbirlerini "Obama" diye çağırdıklarını duyduk. Ama Bush'un adı geçmiyor tabii.

Sabah ilk durağımız Apamea antik kalıntıları oldu. Selerus'un karısının adıymış Apamea ve bu şehri karısının adına inşa etmiş. 2 km. uzunlukta, iki yanı sütunlarla çevrili bir ana caddeden oluşuyor. 
40 dakika kadar F.'le burada ferah sabah havası içinde yürüdükten sonra, Şam'a doğru yolumuza devam ettik. 

Suriye'nin üçüncü büyük şehri Hama'dan da geçtikten sonra Şam'a 50–55 km uzaklıktaki Malua köyüne uğradık. 
Hama
Çölün ortasında, dağların arasında kurulu bu Hıristiyan köyünde Hz. İsa’nın konuştuğu Aramaik lisanı hala konuşuluyor.
Şimdi Şam'a geri geldik. Talismann I otelinin 1 numaralı odasına yerleştik. Burası Talismann II'den bile çok daha güzel. 
Bugün Şam'da hava daha açık ve güneşli. Şehri görmek ve düzgün bir şekilde anlamak daha kolay. Binalar İstanbul’daki eski apartmanlara benziyor. Trafik berbat. Sokaklar yoğun toz ve çamur içinde. [...]Meyveler, sebzeler, hatta pişmiş ekmekler o pis, tozlu ve çamurlu kaldırımların üstünde. Yani bir bezin veya tezgahın bile üstünde değil. Doğrudan yere değiyor. [...]

İnsanların çoğu gerçekten müzelerde gördüğümüz Asur reliklerindeki figürlere benziyor. Bazıları tam Arap gibi, bazılarının ise inanılmaz renkli gözleri var. Mesela bugün turkuaz gözlü bir adam gördüm ve inanamadım. Mavi göz daha önce gördüm elbette ama turkuaz dünyanın hiçbir yerinde görmemiştim. Bu akşam yılbaşı kutlaması yapmayı düşünmüyoruz. Erken yemek yemeği düşünüyoruz.
All photos, Copyright Travelogueress

No comments:

Post a Comment