Search Travelogueress

Tuesday 7 December 2010

Kenya Part V

Monday 22 December 2008What a day! I died and was resurrected many times. I experienced the first panic attack of my life. I hope never to experience it again. We had our last morning at Shampole and it was difficult to leave the place. I will always miss Shampole. Our days there were like a dream.

Last night, we were told that a leopard came to the main lodge, jumped on the sofa, laid down, drank some water from the pool and left. I wish I could see it. Muhammed and Alex were really the perfect guides. It is clear that they are doing their job with passion and really care about the animals. For example, if Muhammed sees a plastic bottle in the distance, he drives the car for 15 minutes just to pick it up.

It was an incredibly hot day. The pilot of the Yellow Wings plane, who came to pick us up was again F. Our flight was so bad that during 30 minutes due to heat and wind, the plane constantly and uncontrollably changed altitude and swerved side to side. I prayed non-stop. I had never been so terrified in my life before. It felt like we could not have come closer to death; I started asking myself whether or not I saw the angel of death.

Thank God even after landing in Nairobi, I could not stop crying. My heart was beating so fast that I had difficulty breathing. My dear F. was also scared but he could not think about himself when he saw the state I was in. He tried to console me.

State of Panic Attack Well Concealed
I kept my eyes closed during the flight but opened them slightly as we were landing in Nairobi. Nairobi is really very green and on some hilly areas, there are big villas.
I tried to calm down as we were waiting at the Wilson Airport but when the time to get on the 14 people caravan plane (Safari Wings Airlines), which would take us to Masai Mara came, my panic attack started again and I had a complete nervous breakdown!
If there were sedatives I could buy from the airport, I would have or stayed in Nairobi all together. Right before the plane took off, as my attack became worse (I actually hate being the centre of attention, it is not my sort of behaviour at all but I simply could not control my panic) a lady came by me, stroked my hair and tried to calm me down. She told me that she gets on this plane every week and that it is the safest plane in Africa. I calmed down a bit. Since this plane was bigger than the previous one, it did not shake as much as the previous one and this time F. was sitting next to me. F. was also scared and nauseous but my dear was constantly comforting me. [...] Thank God, the plane's first stop was our camp.
Masai Mara Airport
Masai Mara's landscape is very different than Shampole. It is flat and very green. Shampole was very dry. Our guide here is David. [...] Here, you do not need to play hide and seek with the animals. They suddenly appear right in front of you anyway and are very used to cars and humans. They don't run away. They are almost domesticated like pets or zoo animals.

As we were driving toward our camp, we saw an animal, which I was dying to see in the Masai Mara River: the hippopotamus! There were many of them and these giants were swimming in the river. They are so big that their head is almost as big as my entire body. We also saw a crocodile in the same river.
We are staying at the Kitcheche Camp. It is very different than Shampole Lodges. It is flat. It consists of 14 tents. There are beds, toilet and shower in each tent. It is not as elegant as Shampole but it may be more comfortable. Even then, I prefer Shampole.
In the evenings, everyone staying at the camp gathers around the fire and eats at the same table. I have been eating very heavy food for days now and I have been so immobile that I must have gained 10 kg. I feel very heavy.

Our tent is the one farthest to the camp centre. It is called "Ngiri", which means wild boar in the Masai language. In the dark, the Masai "askaris" escort us and yes "askari" means "soldier" same as "asker" in Turkish. By the way, in Swahili, "Hakuna Matata" means "You're welcome/No problem" as a response to thank you. Just like the song in Lion King.

Now a group of young people are chatting and singing near our tent. Unfortunately, we do not have peace and quiet here like we had in Shampole.
All photos, Copyright Travelogueress

Kenya Bölüm V

Pazartesi 22 Aralık 2008

Ne gün ama! Öldüm öldüm dirildim. Hayatımın ilk panik atağını yaşadım. Allah bir daha yaşatmasın. Shampole’de son sabahımızı geçirdik ve oradan ayrılmak zor oldu. Shampole’yi her zaman çok özleyeceğim. Rüya gibi günler geçirdik orada.

Dün gece de ana locaya bir leopar gelmiş, sofanın üzerine çıkmış, biraz uzanmış, havuzdan biraz su içmiş gitmiş. Keşke görebilseydim. Muhammed ve Alex gerçekten mükemmel rehberlerdi. İşlerini tutkuyla yaptıkları ve hayvanlara gerçekten önem verdikleri belli. Mesela, Muhammed uzakta bir plastik görse 15 dakika arabayı oraya sürüyor sırf plastiği toplamak için.

İnanılmaz sıcak bir gündü. Bizi almaya gelen, Yellow Wings Havayollarının pilotu yine F.’di. Uçuşumuz o kadar berbat geçti ki 30 dakika boyunca uçak sıcaklık ve rüzgârlardan dolayı sürekli kontrolsüz olarak yükseklik değiştirdi ve sağa sola savruldu. Sürekli dua ettim. Hiç durmadan. Hayatımda hiç korkmadığım kadar korktum. Ölüme ancak bu kadar yaklaşabilirdik gibi geldi; Azrail’i görüp görmediğimi kendime sormaya başladım.

Allah’a çok şükür Nairobi’ye indikten sonra da ağlamamı durduramadım. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki nefes almakta da zorlanıyordum. Canım F. de korktu tabii ama benim halimi görünce kendisiyle ilgilenemedi, beni teselli etmeye çalıştı.

Uçuş boyunca gözlerimi hep kapalı tuttum ama Nairobi’ye inerken biraz açtım. Nairobi gerçekten çok yeşil ve bazı tepeliklerde büyük güzel villalar var.
Nairobi Wilson Havaalanı’nda beklerken sakinleşmeye çalıştım ama Masai Mara’ya bizi götürecek olan 14 kişilik karavan uçağa (Safari Wings Havayolları) binme zamanı gelince yeniden panige kapıldım ve sinirlerim tamamen bozuldu!
Aslında havaalanında alabileceğim sakinleştirici ilaç olsa alacaktım ya da neredeyse Nairobi’de kalalım diyecektim. Uçak kalkmadan içinde ben iyice panikledikçe (ki dikkat çekmeyi hiç sevmem, hiç benim davranış tarzım değildir ama gerçekten paniğimi kontrol edemedim) bir bayan yanıma geldi, başımı okşadı ve beni rahatlatmaya çalıştı. Her hafta bu uçağa bindiğini, Afrika’daki en güvenli uçak olduğunu söyledi. Biraz rahatladım. Nitekim bu uçak öncekinden daha büyük olduğundan, küçük uçak kadar sallamadı ve bu sefer F. yanımda oturuyordu. F. de korkuyordu ve midesi bulanıyordu ama canım sürekli beni teselli ediyordu. […] Allah’a çok şükür uçağın ilk durağı bizim kamptı.

Masai Mara’nın doğası Shampole’den çok farklı. Düzlük ve yemyeşil. Shampole oldukça kuruydu. Buradaki rehberimiz David. […]Burada hayvanları Shampole’deki gibi saklambaç oynar gibi aramak gerekmiyor. Hemen karşımıza çıkıyorlar zaten ve araba ve insanlara çok alışkınlar. Kaçışmıyorlar. Neredeyse vahşi değil de ev hayvanı veya hayvanat bahçesi hayvanı olmuşlar.
Kampımıza doğru giderken çok görmek istediğim bir hayvanı Masai Mara Nehri’nde gördük: su aygırı! Birçok sayıda, devasal aygırlar nehirde yüzüyorlardı. O kadar büyükler ki kafaları neredeyse benim bütün vücudum kadar. Aynı nehirde bir de timsah gördük.
Kitcheche Kampı’nda kalıyoruz. Shampole Locaları’ndan çok farklı. Bir kere düzlük. 14 tane çadırdan oluşuyor. Çadırların içinde yatak, tuvalet, duş var. Shampole kadar şık ve hoş bir düzeni yok ama daha rahat denilebilir. Yine de ben Shampole’yi tercih ederim.
Kampta akşamları herkes aynı ateş etrafında toplanıyor ve aynı masa etrafında yiyor. Günlerdir o kadar çok ağır yemek yiyorum ve o kadar hareketsizim ki 10 kilo almışımdır herhalde. Çok kilolu hissediyorum.

Bizim çadır, kamp merkezine en uzaktaki çadır. Çadırımızın adı “Ngiri” yani Masai dilinde “yaban domuzu.” Karanlıkta Masai “askari”ler bize eskortluk ediyor ve evet “askari” asker demekmiş. Bu arada Svahili’de “Hakuna Matata” “Hiçbir şey/sorun değil” demekmiş “teşekküre” cevap olarak. Aynı Lion King’deki şarkı gibi.

Şimdi çadırımızın yakınında bir grup genç konuşuyor, şarkı söylüyor. Shampole’deki gibi huzur yok maalesef.
All photos, Copyright Travelogueress

Friday 3 December 2010

Kenya Part IV

Sunday 21 December 2008

This morning, after watching the sunrise at 6 AM and sipping tea at 6:30, we started our safari. In the morning chill, mountains by the clear valley, trees, bushes and sky were even more beautiful.
The first animal we saw today was a herd of buffalos. Their horns are really big and scary. They are the second most dangerous animals in Africa after lions.

Then we saw fox with bat ears, colourful and gorgeous Kingfisher bird and other various types of birds. Tens of giraffes were grazing together, galloping around, thinking that they were hiding from us but were not able to camouflage their tall necks.

After a Masai boy who was leading a bull heard, our guide heard the voice of a cheetah, which was like something between a cat's meow and a bird singing. We saw a brother and a sister cheetah running fast. Then they stopped. We had the opportunity to observe them and take their pictures. It was fantastic. Their head is much smaller than lions. Their posterior legs are longer than their front legs. It was very clear to see that they were full of strong muscles because they were so skinny.
We also saw another animal called the waterbuck.

It somewhat looks like a lama but its hair is brown and skin oily. They are called waterbuck because they live in watery areas.
Due to their smell and oily skin, predators do not hunt them unless they are very desperate.
Zebras, antelopes, eagles, vultures and many other animals have plenty of varieties in Africa. So they are not only one kind. God really has created an incredible amount of richness in this planet.

...

Today we had a very lazy day just like all our other days here. We swam in the pool and rested. The sort of heat, which is experienced in Bodrum in August is now being experienced in Kenya in December. Today, there was really scorching heat.

After taking a nap in the afternoon, we went to a Masai village, not too far from where we are staying. Our lodge is in the wild life protection zone but this village is on the other side of the river and not in the protection zone. The villagers were happy to see us because they know that tourists bring money.
Actually, a village consists of a family. In a family, there is a man, his wives, kids and cattle. Sometimes the elderly live with them. They keep their village in a circle and construct huts made of mud and sugarcane inside these circles (constructed by women). Women live in one place, children in one place or with the women, or the first wife and her children live in one place. Everything is very basic and simple.
The cooking area, place to sleep, sit and eat are all the same place. The fire burns constantly in the hut. The fire is used to keep indoors warm during the night, to avoid mosquitoes, to protect the eyes from bacteria and diseases and to cook.
They make the bed from tree branches and cow skin. They sleep on the cow skin. Women are responsible with carrying the water from far away, hut construction, care of children and the animals and they do not have any say in any matter.
The father in the village we went to is 50 years old. His two wives are 18 years old. They circumcise boys at age 18 and consider them as "warriors" once they are circumcised. Female circumcision is an ongoing tragedy.

The youngest in the family, the 2-3 year-old girl was incredibly cute and by my side all the time. She was hugging me and holding my hand. The cutie signalled me with her hand to sit on the bed once we went in their hut.
The lucky boys who show a glimmer of intelligence are sponsored to go to boarding school by the owners of the Shampole Lodge. The girls are not as lucky. The educated Masai boys are not willing to go back to the Masai style of life. Some of them are computer scientists.
They greet each other by saying "Soba" and touch the children's head. It is clear that nothing has changed in their style of life for thousands of years. Only the educated ones change. The ones who don't know may be content but the situation that the women are in is painful.

After leaving the village, we went to the marketplace. Some missionaries built Christian schools here. In the marketplace, there was one TV antenna on one building and one motorcycle. There was even a football game being played and watched by children and cows in the crowd.
Then, we entered the fig forest. The landscapes in the Shampole region are really varied. Some parts are dense forests, some parts are deserts, some parts are rocky etc. This fig tree forest was also very dense. The smell of the trees was strong and fresh. It was full of baboons.
In this forest, there are only 3 of the very rare, beautiful, long and white tailed monkey called the Colobus monkey and we saw one of them!
On our way back to the lodges, we saw the two lions we saw previously and a buffalo who was watching the lions secretly behind the bushes.

Our day was really intense, exciting and interesting. I am sad that we will be leaving here tomorrow. And of course, I am scared of getting on the Cessna plane again.
This evening, Patrick told us that his Ethiopian father passed away when he was 4 years old and his Danish mother married a Frenchman. This way, he learnt to speak many languages. When he went to boarding school in Zimbabwe, he learnt English. After getting married with Joan officially in Switzerland, they had a Masai wedding ceremony in the fig tree forest I wrote about earlier with the blessing of a witch.
All photos, Copyright Travelogueress

Kenya Bölüm IV

Pazar 21 Aralık 2008

Bu sabah 6’da güneşin doğusunu izleyip, biraz çay yudumladıktan sonra 6.30’da safariye çıktık. Sabah serinliğinde, apaydınlık vadide dağlar, ağaçlar, otlar ve gökyüzü bir başka güzeldi.
Bugün ilk gördüğümüz heybetli bir buffalo sürüsüydü. Boynuzları gerçekten çok heybetli ve ürkütücüydü. Afrika’da aslanlardan sonra en tehlikeli hayvanlar buffalolarmış.

Sonra yarasa kulaklı tilki, rengârenk, dünyalar güzeli Kingfisher kuşu ve başka türden bir sürü kuş gördük. Onlarca zürafa bir arada otlanıyor, koşuşturuyor, bizden saklandıklarını sanıyorlar ama uzun boyunlarını bizden bir türlü gizleyemiyorlardı.

Boğa sürülerini otlatan bir Masai oğlan çocuğundan sonra rehberimiz, çitanın miyavlama ve kuş cikcikleşmesi arasındaki sesini duydu. Kız ve erkek kardeş 2 çitayı hızla koşarken gördük. Sonra durakladılar. Onları inceleme ve resimlerini çekme fırsatı yakaladık, muhteşemdi. Aslanlardan daha küçük başları var. Arka bacakları ön bacaklarından daha uzun ve çok zayıf olduklarından çok kaslı oldukları da görülebiliyordu.
Waterbuck denilen başka bir hayvan da gördük.
Hafiften bir lamayı andıran ama kahverengi tüylü, yağlı ciltli bir hayvan. Sulu yerlerde yaşayıp otladıkları için isimleri waterbuck.
Salgıladıkları koku ve yağlı derileri yüzünden avcı hayvanlar çok çaresiz kalmadıkları sürece bu hayvanı avlamazlarmış.
Zebraların, antilopların, şahinlerin, akbabaların ve diğer birçok hayvanın Afrika’da bir sürü çeşidi varmış. Yani hepsi bir tür değil. Allah gerçekten dünyada inanılmaz zenginlikler yaratmış.



Bugün burada geçirdiğimiz diğer günler gibi oldukça tembel bir gün geçirdik. Havuza girdik, dinlendik. Bodrum’da Ağustos ayında yaşanan sıcaklık şu anda Güney Yarımküre’de olduğumuz için Aralık’ta Kenya’da yaşanıyor. Bugün gerçekten kavurucu bir sıcak vardı.

Öğleden sonra biraz uyuduktan sonra kaldığımız yere fazla uzak olmayan bir Masai köyüne gittik. Kaldığımız yer, vahşi hayatı koruma alanı içinde ama bu köy nehrin öbür tarafında ve koruma alanının içinde değil. Gelen turistlerin para ödediğini bildiği için köylüler gelişimize sevindi.
Aslında bir köy bir aileden, bir aile de bir erkek, ne kadar sayıda karısı varsa hepsi, çocukları ve hayvanlarından oluşuyor. Bazen yaşlılar da orada yaşıyor. Köylerini bir çember içinde tutuyorlar ve bu çemberin içine çamurdan ve kamıştan kulübeler inşa ediyorlar (kadınlar tarafından). Kadınlar bir yerde, çocuklar bir yerde ya da bir arada, ya da ilk eş ve çocukları bir yerde yaşıyor. Her şey çok yalın ve basit.
Yemek pişirilen yer, uyulan, oturulan ve yemek yenilen yer aynı mekân. Evin içinde ateş hep yanıyor. Geceleri içeriyi sıcak tutmak, sivrisinekleri uzaklaştırmak ve gözleri bakteri ve hastalıklardan korumak, bir de yemek pişirmek için.
Yatakları ağaç dallarından ve inek derisinden yapılıyor. İnek derisi üzerinde uyuyorlar. Suyun bidonlarda uzaklardan taşınması, ev inşaatı, hayvan ve çocukların bakımından kadınlar sorumlu ve hiçbir söz hakları yok.
Gittiğimiz köyde baba 50 yaşında, iki karısı 18 yaşındaydı. Erkek çocukları 18 yaşında sünnet ediliyor ve sünnet edildikten sonra “savaşçı” olarak kabul ediliyor. Kızların sünnet edilmesi hala süregelen bir vahşet.

En küçük çocukları olan 2–3 yaşındaki bir kız çocuğu inanılmaz sevimliydi ve hep yanımdaydı. Beni kucaklıyordu, elimi tutuyordu. Sevimli şey, evlerine girdiğimizde yatağın üstüne oturmamı eliyle işaret etti.
Şanslı, zekâ gösteren erkek çocukları, kaldığımız Shampole locasının sahipleri tarafından yatılı okullarda okumaları için destekleniyormuş. Kız çocuklarının şansı daha düşük. Okumuş Masai erkekleri bir daha Masai hayatına geri dönmek istemiyormuş. Aralarında bilgisayar mühendisi olanlar varmış.
“Soba” diyerek merhabalaşıyorlar ve çocukların başlarının üstüne dokunuluyor. Binlerce yıldır yaşamlarında hiçbir şeyin değişmediği belli. Sadece okumuşlar değişiyor. Bilmeyenler belki hallerinden memnunlar ama kadınların durumu gerçekten içler acısı.

Bu köyden çıkıp pazar yerinden geçtik. Misyonerler bazı Hıristiyan okulları inşa etmişler. Pazar yerinde bir binada TV anteni, bir tane motosiklet vardı. Hatta gençler arasında çocuklar ve inekler tarafından izlenen bir futbol maçı bile oynanıyordu.
Daha sonra incir ormanına girdik. Shampole bölgesinde peyzaj gerçekten çok çeşitli. Bazı yerler yoğun orman, bazı yerler çöl, bazı yerler kayalık vs. Bu incir ormanı da çok yoğundu. Ağaçların kokusu güçlü ve tazeydi. Babunlarla doluydu.
Bu ormanda, çok ender rastlanan, çok hoş, uzun beyaz kuyruklu bir maymun olan siyah-beyaz Clobus maymunundan 3 tane varmış ve biz bir tanesini gördük!
Localarımıza geri dönüş yolunda daha önce görmüş olduğumuz iki aslanı ve bunları otluklar arasından gizlice izleyen bir buffalo gördük.
Gerçekten çok yoğun, heyecan verici ve ilginç bir gün geçirdik. Yarın buradan ayrılacağımıza üzülüyorum. Bir de tabii tekrar pırpır uçağa binmekten korkuyorum.
Bu akşam, Patrick’in anlattığına göre Etiyopya’li babası Patrick 4 yaşındayken vefat etmiş ve Danimarkalı annesi Fransız bir adamla evlenmiş. Böylece birçok dil konuşmayı öğrenmiş. Zimbabwe’de yatılı okula gidince İngilizce öğrenmiş. Joan’la resmi nikahlarından sonra (İsviçre’de) daha önce bahsettiğim incir ormanında bir kocakarı cadının yönetiminde bir Masai düğün töreniyle evlenmişler.
All photos, Copyright Travelogueress